Batman’da oğul dehşeti: Babasını pompalı tüfekle vurup öldürdü
Batman’da oğul dehşeti: Babasını pompalı tüfekle vurup öldürdü
İçeriği Görüntüle

Bingöl’de apartlar, çoğunlukla geçici yaşam alanları. Şehre yeni atanan, ailesini yanında getiremeyen kamu görevlileri için pratik bir barınma seçeneği sunuyorlar. Büyük bir evi tek başına tutmak yerine, küçük ama düzenli bir apart dairesinde yaşamak hem ekonomik hem de kolay bir çözüm. Öğrenciler, kısa süreli misafirler, memurlar… Kısacası apartlar, kentin geçici sakinlerinin uğrak noktası haline gelmiş durumda.

Ne var ki, son zamanlarda bu yaşam alanlarıyla ilgili rahatsız edici bir tablo ortaya çıkıyor. Bazı apartlar, barınma amacının dışına çıkmış; farklı kullanımlar ve uygunsuz durumlar yüzünden çevresinde yaşayan insanların huzurunu kaçırır hale gelmiş durumda.

Ben kimsenin özel yaşamına karışmam, kim nasıl yaşar beni ilgilendirmez. Ancak birinin özgürlük alanı, bir başkasının güvenliğini ve huzurunu tehdit etmeye başlıyorsa, orada bir denge sorunu vardır. Çünkü aynı apartlarda; günün yorgunluğunu üzerinden atıp sessiz bir akşam geçirmek isteyen memurlar da yaşıyor, şehrinden uzakta okuluna odaklanmaya çalışan öğrenciler de.

Sorun sadece algılardan ibaret değil; somut rahatsızlıklar da artıyor.

Saat gece 02.00

Birden kapı zili çalıyor. Uykunun en derin yerindesiniz. Kapıyı açtığınızda karşınızda polisleri görüyorsunuz. “Bir ihbar vardı, kontrol ediyoruz” diyorlar. Ardından kısa bir konuşma, sonra “Bir şey yok, içeri girebilirsiniz.”

Ama gerçekten bu kadar basit mi?

Bir evin kapısı gecenin ortasında çalıyorsa, o kapının ardındaki insanın yüreği de çalınıyor demektir. Üstelik bazen sadece ihbar değil, kullanılan dil de huzuru zedeleyebiliyor. Polislerin seçtiği kelimeler, ses tonu ve iletişim biçimi; yaşanan tedirginliği azaltabileceği gibi, tam tersine kalıcı bir korkuya da dönüştürebiliyor. Etkili iletişimin eksikliği, bir anlık endişeyi zamanla travmaya çevirebiliyor. Sonrasında her kapı sesi, aynı korkuyu yeniden uyandırıyor.

Elbette güvenlik hepimiz için önemli. Ancak güvenliği sağlarken huzuru zedelememek de en az onun kadar değerli. Çünkü “Bir şey yok” denildiğinde bile o evde yaşayanın içine sinen tedirginlik kolay kolay geçmiyor.

Üstelik artık bu kapılar sadece polisler tarafından çalınmıyor. Aynı binalarda yaşayan sorunlu insanlar, gecenin bir yarısı kapı kapı dolaşıp binayı ayağa kaldırıyor. Uykusuzluk, korku ve huzursuzluk apart duvarlarının arasına sinmiş durumda. Bingöl’ün sessiz geceleri, yerini tedirgin bekleyişlere bıraktı.

Devlet güvenliği sağlamakla yükümlü; ancak huzurun korunması sadece devletin işi değildir. Apart sahipleri bu zincirin en önemli halkasıdır.

Şu soruların cevabı artık kaçınılmaz:

Ev sahipleri evlerini kimlere kiralıyor? Kiracı seçiminde hangi ölçütleri dikkate alıyor? Sadece kira parasına mı bakıyor, yoksa apartın güvenliğini, komşuların huzurunu da hesaba katıyor mu?

Kısa vadeli kazanç uğruna gösterilen ilgisizlik, uzun vadede çok daha büyük bedeller doğuruyor. Çünkü bir aparta giren her kiracı, orada yaşayan herkesin huzuruna ortak olur. “Kirayı ödesin yeter” anlayışı, birkaç ay kazandırır ama mahalle düzenini, komşuluk güvenini, hatta toplumun huzurunu kaybettirir.

Ev sahipleri yalnızca kontrat yapan taraf değildir; aynı zamanda apartman yaşamının düzeninden, güvenliğinden ve insani ilişkilerden sorumlu kişilerdir. Kiracının kimliğini, davranışlarını ve çevreye uyumunu gözetmek; ticari değil, toplumsal bir sorumluluktur.

Bir şehirde huzur, yalnızca sokakların sessizliğiyle değil, evlerin içinde hissedilen güven duygusuyla ölçülür. Gecenin bir yarısında çalınan her kapı, sadece bir zil sesi değildir; insanların içindeki huzurun yankısıdır.

Devlet güvenliği, vatandaş duyarlılığı ve ev sahibi sorumluluğu bir arada olursa huzur yeniden bulunabilir. Çünkü huzur, yalnızca korunan bir değer değil, hepimizin emeğiyle yaşatılan ortak bir mirastır.