Türkiye’nin yakın tarihi, acının ve umudun iç içe geçtiği bir dönemler bütünü. Bir yanda yeni bir devletin inşası; diğer yanda bu inşa sürecinin gölgesinde kalan travmalar, sessiz hikâyeler, konuşulmayan yaralar… Koçgiri’den Dersim’e, Genç’ten Lice’ye kadar pek çok bölge hâlâ o yılların izlerini taşıyor.
Bugün artık biliyoruz ki geçmişin yaralarını konuşmadan geleceğin kapılarını aralamak mümkün değil.
⸻
Tarih Kitaplarda Değil, İnsanların Kalbinde Durur
Erken Cumhuriyet döneminin sert politikaları, merkezileşme çabaları, bölgesel operasyonlar ve zorunlu göçler… Bunların hepsi akademik tartışmanın konusu olabilir; olmalıdır da. Ancak mesele yalnızca akademik değil. Bu, aynı zamanda bu ülkenin vicdanını ilgilendiren bir hikâye.
Tarihçiler elbette farklı yorumlar yapacak. Kimi isyan bastırma der, kimi travmatik bir süreç, kimi modernleşme sancısı. Tanımın ne olduğu tartışılabilir; ancak tartışılmayacak bir gerçek var:
Bu topraklarda insanlar acı yaşadı.
Ve bu acı, sloganların ya da siyasal hesaplaşmaların çok ötesinde bir mesele.
⸻
Toplumsal Vicdanın Artık Söyleyecek Sözü Var
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında insanlar aynı şeyi dile getiriyor:
“Birbirimizi anlamak istiyoruz.”
“Geçmişle kavga ederek değil, geleceği birlikte kurarak ilerlemek istiyoruz.”
Toplumun bu talebi, siyaset kurumuna da önemli bir sorumluluk yüklüyor. CHP dahil tüm siyasi partilerin geçmişe dair daha cesur, daha empatik ve daha açık bir dil kurması artık bir ihtiyaç. Yüzleşme, kimseyi suçlamak değil; ortak geleceğe duyulan saygının göstergesi.
Unutmayalım:
Bir toplum acılarıyla yüzleştiğinde küçülmez; bir devlet hatalarını konuştuğunda zayıflamaz. Tam tersine, güçlenir.
⸻
Kardeşlik ve Barış Lüks Değil, Zorunluluk
Türkiye’nin ihtiyacı öfkeyle yükselen sesler değil; kalbe temas eden bir dil. Siyaset yıllardır kutuplaştırıcı bir söyleme sıkıştı. Oysa bu ülke, tüm farklılıklarına rağmen yan yana durmayı defalarca başarmış bir ülke.
Madem bu güç var, o hâlde tarihin zor dönemlerine de aynı cesaretle yaklaşabiliriz.
⸻
Siyasi Sorumluluk: Daha Açık Bir Yüzleşme
Bugün siyaset kurumunun yapması gereken şey bellidir:
Geçmişe dair daha şeffaf, daha samimi, daha araştırmacı bir yaklaşım.
Arşivlerin açılması, bağımsız araştırmaların desteklenmesi, tarihsel süreçlere dair açık konuşmak… Bunlar bir hesap verme yöntemi olmaktan çok, bu ülkenin geleceğine duyulan saygının gereğidir.
Siyasetin işi geçmişin yükünü yeniden üretmek değil; geleceğin yükünü hafifletmek.
⸻
Başka Bir Türkiye Mümkün
Türkiye’nin dört bir yanında insanlar yeni bir dil istiyor:
Yarayı kaşıyan değil, iyileştiren; ayrıştıran değil, yakınlaştıran; kızgınlık değil, umut üreten bir dil.
Geçmişte yaşanan acılar bu ülkenin kaderi olmak zorunda değil. Kader, yüzleşmeyi seçtiğimiz gün değişir. Hafızanın yükü ağır olabilir ama umudun gücü de bir o kadar büyüktür.
⸻
Son Söz: Barış, Kaçmakla Değil, Konuşmakla Başlar
Türkiye’nin ihtiyacı tarafların birbirini suçladığı tarih anlatıları değil; birbirini anlayabildiği bir gelecek hayalidir.
Evet, geçmişi konuşmak cesaret ister.
Ama geleceği birlikte kurmak çok daha büyük cesaret.
Ve o cesaret, bu ülkenin insanlarında var.
Vicdanında, hafızasında, ortak yaşam arzusunda…
Gerçek barış, tarihten kaçmakla değil; birbirimize uzanan bir cümleyle başlar.