“SON ADA” Bingöl Kent Meydanı Regresyonu

Abone Ol

Son Ada, Zülfü Livaneli’nin kaleme aldığı alegorik bir romandır. Romanda, doğal zenginliklerle dolu küçük bir adada, ada kaynaklarıyla geçinen kırk hanelik halkın arasına bir darbeci devlet başkanının yerleşmesiyle başlayan kurgusal olaylar anlatılır.

Darbeci başkan adaya yerleştikten sonra, kendisini hileli yöntemlerle ada başkanı seçtirir. Ardından “medeniyet” ve “düzenleme” adı altında, ada halkının her gün kullandığı, gölgelik oluşturan ağaçlık yolu kestirmeye başlar. Yıllardır ada halkıyla barış içinde yaşayan martılar, insanları rahatsız ettikleri gerekçesiyle hedef haline getirilir ve başkanın talimatıyla öldürülmeye başlanır.

Zeki ve örgütlü canlılar olan martılar, meşru müdafaa refleksiyle insanlara karşı direnmeye başlar. Bu durum adada adeta bir savaşa dönüşür. Martıların silahlarla öldürülmesiyle birlikte, adadaki zehirli yılanların sayısı artar, ekosistem bozulur. Sözde “medeniyet” getirme iddiasıyla yapılanlar sonucunda ada yaşanmaz bir hâle gelir. Yılanları yok etmek için çıkarılan bir yangın tüm adayı sarar ve başkan adadan kaçmak zorunda kalır. Sonunda ölür ve mücadelenin galibi martılar olur. Ada, yeniden özgürlüğüne kavuşur.

________________________________________

Zülfü Abi’nin Adası’ndan Bizim (Bin) Göl’ümüze…

Yıllarca Dörtyol civarında, Ulu Camii yakınında halkın park olarak kullandığı, dinlendiği, nefes aldığı o ağaçlık ve gölgelik alanın “modernleşme” adı altında kesilerek beton yığınına dönüştürülmesi sizce bir hizmet midir, yoksa Son Ada’daki senaryoya benzer bir bilinçli ya da bilinçsiz kıyım mıdır?

Bu bölgede yapılacak bir meydan, ağaçlar korunarak ya da tasarıma entegre edilerek daha yeşil bir biçimde yapılamaz mıydı?

Bugün karşımızda duran, neredeyse ağaçsız bu beton meydan, modernleştirilmeye çalışılan “ada”yı ne kadar da andırıyor.

________________________________________

Regresyon Kavramı ve Neden Bu Başlık?

Coğrafi regresyon, karaların yükselmesiyle denizlerin çekilmesini ifade eder. Bu kavramı burada mecazi anlamda kullanıyorum: Betonlaşmanın her metrekare artması, yeşilin ve ağacın giderek azalmasıdır.

Doğaya attığımız her neşter, doğada değil; insanda kan kaybına yol açacaktır. Doğa bir şekilde kendini yeniler, varlığını sürdürür. Ancak insan ve onun “medeniyeti” bu süreçten büyük bir hezimetle çıkacaktır.

________________________________________

Uyarım ve Önerim

Ağacı ve yeşili hedef alan her türlü “hizmet” çalışması çok iyi planlanmalıdır. Bingöl’ün doğasına ve havasına zarar vermemek için azami hassasiyet gösterilmelidir. Ağaçların kesilip şehrin kalbinin betona gömülmesinin estetik bir yönü olmadığı açıktır.

Betonlaşmanın insan sağlığına ve ekosisteme verdiği zararlar artık herkesin bildiği gerçeklerdir. Ancak planlama konusunda; doğayı koruyan, ona saygı duyan ve onunla uyumlu projeler üretme noktasında sınıfta kaldığımızı üzülerek belirtmek isterim.

Zaten mimarinin amacı, doğayı yok ederek değil; ona uyum sağlayarak yapılar inşa etmek değil midir?

İnsanın dokunduğu her yerin kuruması mı gerekir?

Avrupa ve Japonya’daki projelere baktığımızda, tek bir ağacı dahi kesmemek için nasıl yaratıcı çözümler üretildiğini görüyoruz.

Eski Özel İdare binasının bulunduğu alanda yapılan park çalışmaları da istendiğinde ne kadar güzel projelerin hayata geçirilebileceğinin somut bir örneğidir.

Kent Park’ın uygun alanlarına yeniden ağaçlar dikilerek eski görünümüne kavuşturulması, beton görüntüsünün bir nebze de olsa yumuşatılmasına katkı sağlayacaktır.

________________________________________

Kuşların özgürce dolaştığı, Dörtyol’un kuş cıvıltılarıyla şenlendiği, daha temiz ve daha yeşil bir Çewlig dileğiyle…