DEM Parti Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü, meclis genel kurulunda yaptığı konuşmada, barış vurgusu yaptı.
Meclis Grup Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in vefatı nedeniyle üzgün ve kederli olduklarını belirten Hülakü, “Bu vesileyle tekrar tüm halkımızın başı sağ olsun diyor, Türkiye'nin her yerinden taziyemize iştirak eden, dayanışma gösteren, acımızı paylaşan tüm halklarımıza teşekkür ediyoruz. Cumartesi gününden bu yana Sırrı Başkanı düşünürken, o anlarımızı yaşarken iki temel soruyla baş başa kaldım hep. Nasıl bir yoldaşla yaşadık ve nasıl bir yoldaşı kaybettik?” ifadelerini kullandı.
“HEPİMİZİN EN TEMEL GÖREVİ VE SORUMLULUĞU TÜRKİYE'DE BARIŞI TESİS ETMEKTİR”
Siyasetin amacının çözüm, diyalog ve müzakere olduğunu belirten Milletvekili Hülakü, şöyle devam etti; “Hepimizin bu tarihî günlerde en temel görevi ve sorumluluğu Türkiye'de barışı tesis etmektir, Kürt halkı ile Türk halkının bin yılı aşkın kardeşliğinin daim ve kaim olmasını sağlamaktır. O yüzden, bu topraklarda barıştan, kardeşlikten daha önemli hiçbir konu yoktur. İşte, kaybettiğimiz kıymetli yoldaşımız Değerli Sırrı Süreyya Önder varlığıyla bu kardeşlik ve barış mücadelesi yolunda gücümüzdü, umudumuzdu.”
Hülakü, Sırrı Süreyya Önder’i şu sözlerle anlattı; “Sırrı Başkan Kürt halkı özgürlük ve demokrasi mücadelesinde başarılı olana kadar Kürt'tü; Türk halkı birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik içerisinde yaşayana kadar Türk'tü; Türkiye'nin her yerinde grev yapan, direnen emekçiler haklarını teslim alıncaya kadar iş bırakmış bir emekçiydi; Ekim 2024'te Ankara'ya yürüyen, Kurtuluş Parkı'nda açlık grevine başlayan Fernas işçilerinin haklı mücadelesini bir gece yarısı Kurtuluş Parkı'nda işçilerle bir araya gelerek diyalogla, hakla, müzakereyle çözen işte o emekçi Sırrı Başkandı; Gezi Parkı'nda ağaçların bir yaprağına dahi zarar gelmeyeceğinin sözünü ve teminatı alana kadar o ağaçların bekçisiydi, kendi ifadesiyle "Ben ağaçların da vekiliyim." diyendi.
Sırrı Başkanın bize bıraktığı miras işte budur. Ezilenin yanında, zalimin karşısında durmanın yaşam pratiği olduğu bir miras. Bu miras, barış için, kardeşlik için, demokrasi için mücadele etmek ve direnmektir. Bu miras toplumun ilacıdır, şifasıdır bu mirasa sahip çıkmak zorundayız. Kısacası, işimizi gücümüzü bırakıp bu memleketi barışla kuşatmak zorundayız.
Sırrı Başkan her sohbetimizde barışın dilinin ne kadar önemli olduğunu anlatırdı. Biliyorsunuz, Sırrı Başkan hayatı hikayelerle anlatmayı severdi. Bize de en son bir hikaye anlatmıştı. İki kişi arasında bir kavga çıkıyor ve bu kavgada biri diğerini alnının çatısından vuruyor. Tabii, bu kavga büyüyor iki aile arasında, birçok kişi bu kavgada yaşamını yitiriyor. Kan davasına dönüşüyor ve büyüklerin araya girmesiyle, aşiretlerin, kanaat önderlerinin araya girmesiyle aralarında barış imzalanıyor. Onbeş yıllık bir barış süreci sonunda bir gün taraflardan biri tarlasına giren bir yabani hayvanı alnının çatısından vuruyor -ilk vurduğu adam da alnının çatısından vurulmuş- gelip kahvede anlatıyor: "Ben, bizim tarlaya giren yaban hayvanını alnının çatısından vurdum." Diğer aile de "Sen bizi mi kastettin?" diyerek tekrar kan davasını başlatıyor. İşte, hepimizin önemli bir diğer sorumluluğu ve Sırrı Süreyya Önder'den bize kalan bir diğer ders de dilimize, sesimize, kelimelerimize dikkat etmek, onları özenle seçerek konuşmaya gayret etmektir. Barışın yolunun taşlarını döşediğimiz bugünlerde burada edilen bir kavganın sokağa taşma ihtimalini düşünerek hareket etmeliyiz. Burada edilen bir hakaretin, nefret söyleminin sokağa aktığını, sokakta nefretin büyüdüğünü unutmamak lazım. Barış da kardeşlik de dilde başlar. Sözümüz olsun, bu topraklar barışla buluşuncaya dek çalışacağız.”
(Haber Merkezi)