Solhan'dan Yedisu'ya tarihin, doğanın ve insanın iç içe geçtiği yedi yürekli mekân, kadim ruhun yedi aynası gibi Bingöl'den Adaklı'ya uzanan topraklarda yolculuk.

Bingöl Dağları'na bakan suskunluğu, ovalarında yürüyen sabrı öğrenir.

Bu topraklarda doğan her çocuk, önce yokluğun tokadını tanır, sonra umudun ılık nefesini hisseder.

Yedi ilçesiyle sükût şehri Bingöl.

Her biri ayrı destan, her biri aynı ağıt gibi.

Taşların konuştuğu yer sanki her taşı bir dua, her duvarı sırdır Kiğı’nın.

1401’de Akkoyunlu Pir Ali Bey’in ellerinden çıkmış Kiğı Camii hâlâ dimdik.

Balaban Bey Çeşmesi suyunu içenin yüreğini serinletir, fakat o suyun taşıdığı hikâyeler hâlâ yakar içten içe.

Mürsel Paşa Abidesi sadece taş değil, milletin eğilmemiş boynunun hatırası.

Kalenin eteğinde Genç, adını zamandan değil, umuttan alır.

Daraheni Kalesi’nin taşları hâlâ Perslerin gölgesini taşır.

Kümbetler, sadece ölüleri değil, unutulmuş duaları da saklar geceleri.

Yüzen umutlar ile Solhan’da doğa bile yerinde durmaz.

Hazarşah Köyü’ndeki Yüzen Ada, gölün içinde süzülen dua gibi.

Bir köylünün ağzından : "Bu ada, Allah’ın yeryüzüne bıraktığı bir sır gibi döner kendi etrafında."

Ne gariptir, burada umut bile hareket hâlinde.

Sükuttan doğan Yayladere'nin kaleleri yıkılmış olabilir, ama Kalkanlı Köyü’ndeki mağaralar hâlâ tarih fısıldar.

“Duvardaki oyma isim değil, geçmişe dair izdir,” der yaşlı bir dede,

“Bir zamanlar burada düş kuranlar varmış.”

"Düşler, toprağın altından değil, gönlün içinden çıkarmış."

Göğe en yakın yürek Karlıova 1830 metre yükseklikte, gökyüzüne dost en büyük yalnızlık.

Beritan aşiretinin yaylaları, yazın coşan sürüler kadar dert taşır.

Burada insanlar değil, dağlar konuşur.

Her konuşan dağ, tenhalığın ardındaki çığlıktır aslında.

Karer’in ruhu Adaklı, Karer Yaylası’yla nefes alır.

Arıcılık, sabrın ve doğanın anlaşması burada.

"Bir kovan bal, kırk gün dua" der analar.

Balı tatlıdır, üretmesi acı gözyaşı.

Gölgedeki ışık Yedisu, ismi gibi çok akarlı değil belki.

Ama ruhu derindir.

1500 metrede, göğe daha yakın, dünyaya daha uzak yaşanır hayat.

Doğası neşeli değil, vakurdur insanları konuşmaz gözleriyle selamı.

Kiğı, Adaklı, Genç, Yayladere, Karlıova,Solhan, Yedisu Bingöl’ün kalbinde birleşir yedi kardeş mekân.

Tarih anlatılmamış hikâyeleri ile
taşta, insanda, rüzgârda saklamış gizemi.

Tanımak için müzeye değil, mezrasına varmak yeterli.

Şimdi bir çocuk deftersiz okula giderken, dedesi avluda sessizce oturmuş beklerken, annesi, koca dağların karına bakarken.

Bu masal, hâlâ içimize bir şeyler fısıldıyor:

"Bingöl’ü, yedi kardeşini anlamak istiyorsan, Sülbüs Dağı'nın eteğinde sus, serin Karer Yaylası'nda yürü, o annenin hüzünlü gözlerinde memleketi dinle."